Rahmetli Mehmet, bir şiir kitabı çıkartmak niyetinde idi.
Nasip olursa, bunu gerçekleştirmek istiyoruz.
Kendisinin şiirleri http://www.antoloji.com/mehmet-elcin/siirleri/ adresinde bulunuyor.
Antoloji.com'daki şiirlerinin dışında da şiirleri bulunabilir.
Antoloji.com'daki şiirlerinin dışında; sizde Mehmet'e ait şiir varsa, bu blog sitesine ya da antoloji.com'a mümkün olan en kısa sürede yüklemenizi rica ederiz.
kargaşa içinde tarih tarih
YanıtlaSilbir küçük dip not
uzun soluklu ve barışıktır.
hem kabahatli olmayı istemeyen çocuklar gibidir
sabaha karşı kuşanmış
bir savaşçı olamayışım.
sol anlayışın baş ağrısı sayılması gerekir.
belki de, büzülmekte onun geleneği.
ortasından çatlayan alnı,
saçaklı mantığa kavuşmakta.
tembellikten öteye gidemeyiz
ne kadar çalışsakta.
ne kadar çalışsakta
önlenemez yükselişi kaşınmaların.
benim kemiklerimi,
ağzımdan akan salyaları,
gel-git lerimi saymazsanız
kırılmaları da
kargaşa içinde depreşen
ünsüzlerimi de
sayamazsınız!.
bekleşiyoruz.
aşk bir tutkuysa
saçılır genzim, kara perdesinde sürüklenir.
ya kaybolan deniz, ya saklanan damak tadı
eksilmez beynimin yarısından.
eksilmez be.
kalbime rağmen
vuruşurken damlalı hayat deniziyle
genzim kürek çekemez
kalbim güçlü atamaz oldu.
aşk bir tanımsa uzaktan
uyanıpta gelen iklimine doğru
sonuçsuz kalmış denklemin sırrı
hala çözülemedi.
eğri dalında küskün yaprak birliği
ağacın gövdesindeki.
evet harcanıyor sol yanı,
var beynimin ucundaki keskin şarap usulü
kül zenci birikimi.
kederli sefil ve kemirgen fiilli,
damıtılmamış hayali hep
kızgın yada öfkeli.
"güya ulvi hastalık" demiş şair
güya anlamlı matbaza!
bağırarak oldum olmaz düşe kalkmalar olmasa
ben denizin bağrında homurtular da olmazdı.
bana "kaça kadar beklersin" denildiğinde
sevecen bir ölümün tarlası olursa
"savaşmaya hazırım" derdim
makbul olsun diye
utanaraktan o esrarı, kaynatıp içtiğimi
unuttum gitti.
hadi bağışlayın beni.
varsa hala kızgın ve deli.
kabaran yalnızlık ah!
beynimde geziniyor zahir bir kalabalık!
kan kusan tırnaklar, can kimin?
bir köstebek eli uzanan tünelden
senin kemirgen, aç ve sefilin!
bağışlayın beni
affedin
gözbebeklerim hiç aç kalmadı benim.
o benim bunu bildiğimi bilir,
ben onun, bunu bildiğimi bildiğini bilirim,
o da benim, bunu bildiğimi bildiğini bildiğimi bilir.
ve bu böyle sürüp gider.
yaklaşınca sonuçsuz kalır denklem.
"uzak durmalı, yanaşmamalı" derken
birden kara bir kelebek uçuşur önümüzden
kara bir melek uçmayı beklerken,
özümüze çalınmış bir avuç katran.
yani ne oldum dememeli genişlerse zaman
pak oldum, son oldu ve öldüm demeli.
bekleşeli esrarengiz perdeli,
hayat ortaoyunundan bilet almak için
yorulmalı.
çok hoş mısralar yazmıştım dün
beynimde kesişiverdi kelimeler.
ama bugün,
bu yağmur kokulu günde,
unutuverdim hepsini.
bir eylül denemesi olsun hayat
bir şarkıdır akışında
kemiklerimi sızlatan
bir örgüdür
melek gibi kozada,
başka bir inattır güz.
mahvedilmiş gözleri hayalinde,
içinde mutluluk
içinde sevinç
daha içerde hüzün kaplıdır yüreği.
siyah palto yada küçük kız.
güzün adı sonbahar.
pek önemseriz mevsimi.
Mehmet ELÇİN
8 Temmuz 2004 Perşembe
12 Temmuz 2004 Pazartesi
13 Temmuz 2004 Salı
28 Temmuz 2004 Çarşamba
2 Eylül 2004 Perşembe
kaşık
YanıtlaSilbaşımda uğultu var bugün
temyizlerle tarih tekerrür edecek.
bakalım şu sebeplerin hasletine,
nelermiş günün hikmeti?
er gemilerinden kalma savaş borusu
uzak kıyı denizi ötesinden ve pipo
ilk aklıma gelenler.
bağrışmalar duyuyorum,
köpeklerin kundakçıya saldırdığı,
sezgilerimi öteye götüren.
ahıma merhamet okuttum bu yüzden.
çünkü benzeşim, bol hasat çağrıştıran,
cahid yüz ifadesi
kirli tembihlerden ötede birşeydi benim için.
yeter artık.
uzunca süredir beklediğim o.
kıymadan muhatabıma coşarak
ve kafa, kol girerek imdadına o
havsalam.
beriden kimliksiz biri gelir.
onun elindedir işte söz.
cadıların fare kuyruğu kaynattıkları yerden
bir parça hikmet aramadan,
liderini tank ezmeden coşabilen kalabalıktan,
ekmeğini taştan çıkarmayandan,
kalbini nasır bağlayıpta
gözü ile bakmayandan yıldıza,
yalan söylemeden utanmayandan,
unutup ta pis ellerini homurdanarak
gelip oturan mübarek sofraya
kabri başında ağlanmayacaktan,
elleri öpülmeyecekten nasır bağlayıpta,
kaşlar çatılamayandan kızılınca,
gözüyle güldüremeyenden,
sazıyla ağlatamayandan
biri değildir o.
onu bekliyorum,
kavli taşıyanı.
Mehmet ELÇİN
01 Mart 2005 Salı
soğuk, ikinci mesele
YanıtlaSiliç hecenin yerini söz ortasında
bir hüzün istiyoruz gecenin;
kafiyesinde, kıraatında.
saklambaç oynamayalı çok olmuştu,
gemsiz, kanaatsiz bir yokoluşu
hazmedemiyordum.
kar ortasında
yalnız olmasam da yürümemle
eşlik edemiyorum insanlara.
hayal edilemiyor mevsimin ışığı.
benim, buklelere, uçurtmalara susuşum
gecikmenin bedeli değildi.
sadece insani sorguların
katlanamaz,
savsaklanamaz,
kıvrılıp bükülemez,
kaldırıp atılamaz küskün fikirleriydi.
bilemem ki bu neyin kasvetidir,
ben-i ademin bohçasındaki.
ya bizler sevemedik yeterince
saçları boyasız ve cumhuriyetçi kadınları.
yada
bir perdedir geçiyor önümüzden.
bir perde, soğuk ama değil demirden.
Mehmet ELÇİN
31 Ocak 2005 Pazartesi
soğuk, üçüncü dolunay parlaklığı
YanıtlaSil(Ensar Yetkin için)
kendi yolunu bularak ışığın
bahse değer ışıması
göz kırpar dünyaya.
yaşanmıştır aynısı bahse girerim
söz düellosu, serseri aynası
bu bizimkisi; rakılı, mezeli
ve cümbüşlü, bahisli ve kerim.
Mehmet ELÇİN
08 Şubat 2005 Salı
bir eylül serinliği
YanıtlaSileylüldür saran beni her yıl
çocuksu, hünersiz, yağmurlu.
bağrın nefes nefese akşam kokar
bağrışır dışardan yağmur sonrası sessizliği ile ben
yaklaşan rüzgar gibi heves hevese
giden yaz gibi matemli
bekleşen kediler dam altında
havlayan köpekler akşamı bekler
birden, bir uğultu kaplar gökyüzünü
"ne yapsan kolay unutulmaz" derken şarkı
bizi hiçbir koku yalnız bırakmaz
okul başlamak üzre
hasat kaldırılmış
kısmi bir bolluk var bugün
birden, bir sızı kaplar içimi
beriki sessizce bekler durur
bir diğeri kendinden emin
olası şüphelere yer yok
artık bir ve sensin
yalnız kaldın, bu karanlık dünyada
yaz bitti kış gelecek
çiçekleri özleyecek umut edeceksin
ne zaman yaşayıp
ne zaman
öldüğünü
bilsen
de
bu
kış
yazdan
kalan buğdaylarla geçecek
samanlar tazelenmiş
gökyüzü yeniden kendinde
güneşi özleyeceğiz, baharı
cızırtılı bir türk filmi gibi geçecek kış
yine dışarda
yine yollardasın
bak işte bütün gücüyle
bütün beyazıyla geçti kış
kara kış.
karanlık kış.
güzel kış.
Mehmet ELÇİN
03 Eylül 2007 Pazartesi
Kitaplastirma calismasi gerekli. Bende de olacakti bakacagim en kisa zamanda. Murat gruba da bi mail atarsan gelismeleri takip etmemiz daha kolay olur.
YanıtlaSilAli Cetmili
gök
YanıtlaSilgüm diye duyulur bir ses
gün batımında, herkes
idğam ile kavmi cem
hırkayla, isle dem,
eder desiseyle kem.
bin kere ölür canlar
anlarsa ölüm anlar
bir kere doğar oysa
kaç kere ödül varsa
o kerre umuda varsa.
rabbim onurumu resmet
sen ettin beni ismet
bütün buyrukların kısmet
yürüyorum bakracım kirli
aşığım, ışığım isli.
Mehmet ELÇİN
08 Kasım 2006 Çarşamba
sızı
YanıtlaSilhükümdarı çalıyor
eski postuna oturmuş ve sarayda
garip seyyah
besmelesiz uykuya dalıyor.
uyuyor. mükemmele yakın.
başucunda sevimli kedisi
odanın köşesinde bir mum
sönmek üzere
bekleyeli çok olmuştu ama.
pek bir önemi yok.
saçları uzun ve sakalları da.
beraber cenazeyi bekliyoruz. garip.
seyyah biraz kibirli
saçları kirli.
hükümdarın sırrını çalıyor.
elindeki fülütle
inadına aşkına akıyor gözleri.
seyyah, inadına uyuyor.
bir büyük boru çalındı.
kendi kendine.
savaş ülküsü ve yüreğinde kudretli olmanın
aziz bekleyişi.
bir büyük cenk var.
hükümdar ölüyor bugün.
haçlılar saldıracak.
çok da sorun değil.
evimiz talan edildi.
ve kapılarımız.
02 Ağustos 2003
Mehmet ELÇİN
kavrayış ve biçem
YanıtlaSil(selim ünüvar için)
dönüp durmasa o anlamsız kavaşaktan! kavram olan
hassas,
terazide ölçüsünü yitirmese! arı,
konacağı dolgun çiçeği es geçmese! kamyon,
uzak yoldan geçerken gece, ezip geçmese peygamber
devesini! uğultu,
-o karmaşık nesne, sessisliğin ölümünü ister gibi-
sürüp gitmese! sarhoşlar,
bardakla kendini kemale erdirip
ayılınca dünya yine tersine dönmese ve erise!
kemikleşmiş zihinlerin izdüşümü,
uzanabilse değişimin uçlarına doğru uçarak! ve insan,
...
Mehmet ELÇİN
9 kere 9 Haziran Çarşamba 2004
benden düşüncemi değiştirmemi istiyorlar mori
YanıtlaSilsavsaklanamaz bir konu bu.
düşünme lüksümü duvarlara çizmekle,
iki doğrunun birleştiği yerini
tespitim,
korkutuyor şeklini muzdaribin.
eviriyorlar ruhumu.
diyor ki ; "acı çekiyorum doktor"
oysa,
acı çekmenin hangi mesabesini
kemirerek göçtüm bu şehirden?
halbuki,
hangi doktor iğdiş etmişti onun ruhunu?
benden yaşamaya sabretmemi isterler jack.
sonumuz geldi.
ölmeye rağmen kazanmayı bilmek
hep savaşçının düşüdür.
nedense,
benden dünyayı aynen bırakmamı isterler.
morinin gölgesi düşer de bu şiire
öfkesi yadsınamaz
belkide,
benim hiç yürek bu duruşuma
bir anlam verilemez,
kabul etsekte, zaman hakimidir tüm yalanların.
hani demiş ya evvel biri
"biter tümden resimli kitaplar
bitmeyen serlerin inadına kapılırım"
benim ki de o hesap,
yada
benimki o söyleyenin hesabı.
ben değişimi isterim.
ben değişmeyeceğim.
Mehmet ELÇİN
9 Haziran 2004 Titrek Çarşamba
denklem
YanıtlaSilkeskin nişancının sahnelediği oyun,
zevksiz bakışların hırpaladığı kadın,
ayrı teranelerde
aynı denklem içinde.
Mehmet ELÇİN
16 Haziran Sessiz Çarşamba
zamanla konuşulur şarkısı serinliğin
YanıtlaSildım dım, dım dım, dım dım
dım dım, dım dım, dım dım
sözcükleri, gelişinden bellidir keskinleşen.
sebepsiz savaşın esaretine,
bakir bir kirliliğe,
ölümcül deneylere,
cevapsız sorulara karşı,
duruşumu tazelemek isterdim.
tıpkı onun betimlemesi gibi,
belirteçlerin sürrealist ışımalarıyla
kucaklaşan ömrüme inandım.
kendime inanıyorum.
serzenişlerim duyulmaz,
fikirlerim bilinmezdi.
ben ufalan bir mevsimin sonunda
taze bir başlangıçla,
tazelemek isterim zamanı.
"ama bu defa, bu son olacak."
Mehmet ELÇİN
30 Haziran 2004 Serin Çarşamba
format
YanıtlaSilbir süredir düşündüm uzunca,
sabaha yakın şavkıdır,
o saatte doğmayı günün,
unutmadığı bilinir.
tanyerinde tanrının.
bu şiiri yazmayı.
Mehmet ELÇİN
02 Temmuz 2004 Cuma
varmak
YanıtlaSilvardım ve vurdum.
oldum olası nefret ettiğim düşüncelerden o kıyıya.
Mehmet ELÇİN
03 Mayıs 2007 Perşembe
marifet-ül hayat
YanıtlaSil(Murat Öngüdü'ye sevgilerimle)
seviyorum zamanı ve iklimleri.
iş bu vakitte ısrar etmemin bir nedeni
yoksa da ve hatta;
daha müsait bir dilim bulabilir olsam da,
yine de zikretmek isterim aklımdakileri.
olmuyorsa, "oldurmuyorlardır" demeye
yani bir nevi, cevap vermemeye
cevaz vermedim hiç.
düşündüm uzunca bir süredir
birçok şeyi.
fakat bir şeyi; kısa zaman önce bana sorduğun o şeyi,
yani, daha doğrusu, zikredince milletlen geceyi
velakin, aksettiğim senden, o şavkı
kollektif şuuraltımızın kaybettiği meseleyi; işte onu!
bildim.
yaşama bilincimiz diye tarif edegeldim bilerek.
marifet-ül hayat deyiverdim bilmeden.
sormak, bilmek ve anlamak için
bilmiyordum, yaşıyordum ve soruyordum.
yaptığım hiçbirşeyden pişman olmadığımı
söylemiştim bir ara
sana söylemeliydim, esasen
yaptıklarımdan değil
yapmadıklarımdan pişman olabildiğimi
iddiali olmak marifet değildir elbet
marifet, iddia sahibi olabilmekte
belki bir gün, ben de,
bir iklim olurum
ve çocuklar, uçurtmalar uçuşur göğsümde.
Mehmet ELÇİN
18 Nisan 2008 Cuma
fabrika kızı
YanıtlaSiliçlere doğru yürüyordu
üstünde camdan düşen bin parça
gözlerinde umut olsun diye taşıdığı ışıl
ne yemini gözetliyor diz boyu
ne aşığı var onun da, öylesi
bir kilim olmuş serilmiş odalarda
kanıksanmış taşıdığı kırgınlık
-dostlar arasında-
olduğu kadarmış hayat
kimse onun öylesi bir düşü olduğunu bilememiş
bereketlenmiş anlattığı hikayeler
padişahmış, vezirmiş, dalkavukmuş insanlar
güneş nereden doğarsa doğsun
hiç yenilmez sanılan canlılar
doğal bir seçime tâbi, hayret!
dünya ters, insanlar ahmak
hikaye farklıymış bu sefer;
dalkavuk, soytarı ve
padişah, kral olmuş.
okuduğu kadarmış hayat.
binlerce kez çocukça...
binlerce kez çokça.
binlerce kez çok!
binlerce kez?
binlerce.
binler,
bin.
bi.
Mehmet ELÇİN
2 Nisan 2009 Perşembe
sürerken sancısı gözlerimin
YanıtlaSilbir yudum mevsimin
damakta bıraktığı
o serin sessizlikten sonra
kimseyle konuşmayıp
gitmek istiyordum
halbuki kendimi zorlamadan
şu titrek hayaletin taklidini yapabilirdim.
her çocuğun hayali varsa
benim de hayalimin gözü kara
eğer padişahlar taburede otursaydı
herkes tahta oturabilirdi
oysa kimsenin, hiçbir kabahati yoktu daha
önceleri öne çıkılırdı
şimdiyse bu rüzgârda
kimsenin birşeye cesareti gelemiyor.
birbirine muhtaç aynalar gibiyiz
gitmek istiyorum
kimseyle konuşmadan
o derin sessizlikten sonra
bir yudum mevsimin
damakta bıraktığı o yere
Mehmet Elçin
04 Ocak 2010
şarkıları sona saklamak
YanıtlaSilevvela baştacı etmiştik müphem bakışları.
sonra müzmin sessizliği geldi eski nakışların.
nedense gel-git olurdu uçurumlu günlerimiz.
evet öyleydi nakışlarımız işlendikçe usandıran,
ıslandıkça yanan gözlerimiz.
bir terminal kapısı görüyorum.
bilinmezin merkezinden köprülere uzanan,
hayır olmaz bu diyorum uçucu koku,
bahreyn'den yol alıp, malezyaya yayılan.
Mehmet ELÇİN:
geriye dönüş var, toplayın yolcuları.
sakın geride kalan olmasın.
21 Şubat 2006
mehmet tahtalı
YanıtlaSilDün sabah Tahtalı yı gördüm. Selamı vardı size.
Şaşırdım onu İstanbul’da görünce.
Malatya’da sanıyordum meğer İstanbul’daymış.
Malatya’da görseydim Onu şaşırmazdım oysa.
Buna mukabil Malatya’ya hiç gitmedim.
Gitsem de göremeyecekmişim.
Şaşırmama eylemini hiç yaşayamayacakmışım.
Yani ben zaten şaşıracakmışım;
Ta ki Onu görünceye kadar bunu beklemişim.
Şaşırıncaya kadar bunu anlayamamışım;
Bir gün gelip te şaşıracağımı.
Mehmet ELÇİN
06.12.07
Elçin bu metni şiir olarak ele alıyor muydu bilmiyorum. Bu metni bana ve Adem'e mail olarak iletmişti.