21 Ağustos 2010 Cumartesi

Şiir Kitabı

Rahmetli Mehmet, bir şiir kitabı çıkartmak niyetinde idi.
Nasip olursa, bunu gerçekleştirmek istiyoruz.

Kendisinin şiirleri http://www.antoloji.com/mehmet-elcin/siirleri/ adresinde bulunuyor.

Antoloji.com'daki şiirlerinin dışında da şiirleri bulunabilir.

Antoloji.com'daki şiirlerinin dışında; sizde Mehmet'e ait şiir varsa, bu blog sitesine ya da antoloji.com'a mümkün olan en kısa sürede yüklemenizi rica ederiz.

19 yorum:

  1. kargaşa içinde tarih tarih

    bir küçük dip not
    uzun soluklu ve barışıktır.
    hem kabahatli olmayı istemeyen çocuklar gibidir
    sabaha karşı kuşanmış
    bir savaşçı olamayışım.

    sol anlayışın baş ağrısı sayılması gerekir.
    belki de, büzülmekte onun geleneği.
    ortasından çatlayan alnı,
    saçaklı mantığa kavuşmakta.
    tembellikten öteye gidemeyiz
    ne kadar çalışsakta.

    ne kadar çalışsakta
    önlenemez yükselişi kaşınmaların.
    benim kemiklerimi,
    ağzımdan akan salyaları,
    gel-git lerimi saymazsanız
    kırılmaları da
    kargaşa içinde depreşen
    ünsüzlerimi de
    sayamazsınız!.

    bekleşiyoruz.
    aşk bir tutkuysa
    saçılır genzim, kara perdesinde sürüklenir.
    ya kaybolan deniz, ya saklanan damak tadı
    eksilmez beynimin yarısından.

    eksilmez be.
    kalbime rağmen
    vuruşurken damlalı hayat deniziyle
    genzim kürek çekemez
    kalbim güçlü atamaz oldu.
    aşk bir tanımsa uzaktan
    uyanıpta gelen iklimine doğru
    sonuçsuz kalmış denklemin sırrı
    hala çözülemedi.

    eğri dalında küskün yaprak birliği
    ağacın gövdesindeki.

    evet harcanıyor sol yanı,
    var beynimin ucundaki keskin şarap usulü
    kül zenci birikimi.
    kederli sefil ve kemirgen fiilli,
    damıtılmamış hayali hep
    kızgın yada öfkeli.

    "güya ulvi hastalık" demiş şair
    güya anlamlı matbaza!
    bağırarak oldum olmaz düşe kalkmalar olmasa
    ben denizin bağrında homurtular da olmazdı.
    bana "kaça kadar beklersin" denildiğinde
    sevecen bir ölümün tarlası olursa
    "savaşmaya hazırım" derdim
    makbul olsun diye
    utanaraktan o esrarı, kaynatıp içtiğimi
    unuttum gitti.
    hadi bağışlayın beni.
    varsa hala kızgın ve deli.

    kabaran yalnızlık ah!
    beynimde geziniyor zahir bir kalabalık!

    kan kusan tırnaklar, can kimin?
    bir köstebek eli uzanan tünelden
    senin kemirgen, aç ve sefilin!
    bağışlayın beni
    affedin
    gözbebeklerim hiç aç kalmadı benim.

    o benim bunu bildiğimi bilir,
    ben onun, bunu bildiğimi bildiğini bilirim,
    o da benim, bunu bildiğimi bildiğini bildiğimi bilir.
    ve bu böyle sürüp gider.
    yaklaşınca sonuçsuz kalır denklem.
    "uzak durmalı, yanaşmamalı" derken
    birden kara bir kelebek uçuşur önümüzden
    kara bir melek uçmayı beklerken,
    özümüze çalınmış bir avuç katran.

    yani ne oldum dememeli genişlerse zaman
    pak oldum, son oldu ve öldüm demeli.
    bekleşeli esrarengiz perdeli,
    hayat ortaoyunundan bilet almak için
    yorulmalı.

    çok hoş mısralar yazmıştım dün
    beynimde kesişiverdi kelimeler.
    ama bugün,
    bu yağmur kokulu günde,
    unutuverdim hepsini.

    bir eylül denemesi olsun hayat
    bir şarkıdır akışında
    kemiklerimi sızlatan
    bir örgüdür
    melek gibi kozada,
    başka bir inattır güz.
    mahvedilmiş gözleri hayalinde,
    içinde mutluluk
    içinde sevinç
    daha içerde hüzün kaplıdır yüreği.

    siyah palto yada küçük kız.
    güzün adı sonbahar.
    pek önemseriz mevsimi.

    Mehmet ELÇİN
    8 Temmuz 2004 Perşembe
    12 Temmuz 2004 Pazartesi
    13 Temmuz 2004 Salı
    28 Temmuz 2004 Çarşamba
    2 Eylül 2004 Perşembe

    YanıtlaSil
  2. kaşık

    başımda uğultu var bugün
    temyizlerle tarih tekerrür edecek.
    bakalım şu sebeplerin hasletine,
    nelermiş günün hikmeti?
    er gemilerinden kalma savaş borusu
    uzak kıyı denizi ötesinden ve pipo
    ilk aklıma gelenler.

    bağrışmalar duyuyorum,
    köpeklerin kundakçıya saldırdığı,
    sezgilerimi öteye götüren.
    ahıma merhamet okuttum bu yüzden.
    çünkü benzeşim, bol hasat çağrıştıran,
    cahid yüz ifadesi
    kirli tembihlerden ötede birşeydi benim için.

    yeter artık.
    uzunca süredir beklediğim o.
    kıymadan muhatabıma coşarak
    ve kafa, kol girerek imdadına o
    havsalam.

    beriden kimliksiz biri gelir.
    onun elindedir işte söz.
    cadıların fare kuyruğu kaynattıkları yerden
    bir parça hikmet aramadan,
    liderini tank ezmeden coşabilen kalabalıktan,
    ekmeğini taştan çıkarmayandan,
    kalbini nasır bağlayıpta
    gözü ile bakmayandan yıldıza,
    yalan söylemeden utanmayandan,
    unutup ta pis ellerini homurdanarak
    gelip oturan mübarek sofraya
    kabri başında ağlanmayacaktan,
    elleri öpülmeyecekten nasır bağlayıpta,
    kaşlar çatılamayandan kızılınca,
    gözüyle güldüremeyenden,
    sazıyla ağlatamayandan
    biri değildir o.

    onu bekliyorum,
    kavli taşıyanı.

    Mehmet ELÇİN
    01 Mart 2005 Salı

    YanıtlaSil
  3. soğuk, ikinci mesele

    iç hecenin yerini söz ortasında
    bir hüzün istiyoruz gecenin;
    kafiyesinde, kıraatında.

    saklambaç oynamayalı çok olmuştu,
    gemsiz, kanaatsiz bir yokoluşu
    hazmedemiyordum.

    kar ortasında
    yalnız olmasam da yürümemle
    eşlik edemiyorum insanlara.
    hayal edilemiyor mevsimin ışığı.
    benim, buklelere, uçurtmalara susuşum
    gecikmenin bedeli değildi.
    sadece insani sorguların
    katlanamaz,
    savsaklanamaz,
    kıvrılıp bükülemez,
    kaldırıp atılamaz küskün fikirleriydi.

    bilemem ki bu neyin kasvetidir,
    ben-i ademin bohçasındaki.
    ya bizler sevemedik yeterince
    saçları boyasız ve cumhuriyetçi kadınları.
    yada
    bir perdedir geçiyor önümüzden.
    bir perde, soğuk ama değil demirden.

    Mehmet ELÇİN
    31 Ocak 2005 Pazartesi

    YanıtlaSil
  4. soğuk, üçüncü dolunay parlaklığı
    (Ensar Yetkin için)

    kendi yolunu bularak ışığın
    bahse değer ışıması
    göz kırpar dünyaya.

    yaşanmıştır aynısı bahse girerim
    söz düellosu, serseri aynası
    bu bizimkisi; rakılı, mezeli
    ve cümbüşlü, bahisli ve kerim.

    Mehmet ELÇİN
    08 Şubat 2005 Salı

    YanıtlaSil
  5. bir eylül serinliği

    eylüldür saran beni her yıl
    çocuksu, hünersiz, yağmurlu.
    bağrın nefes nefese akşam kokar
    bağrışır dışardan yağmur sonrası sessizliği ile ben
    yaklaşan rüzgar gibi heves hevese
    giden yaz gibi matemli
    bekleşen kediler dam altında
    havlayan köpekler akşamı bekler
    birden, bir uğultu kaplar gökyüzünü
    "ne yapsan kolay unutulmaz" derken şarkı
    bizi hiçbir koku yalnız bırakmaz
    okul başlamak üzre
    hasat kaldırılmış
    kısmi bir bolluk var bugün
    birden, bir sızı kaplar içimi
    beriki sessizce bekler durur
    bir diğeri kendinden emin
    olası şüphelere yer yok
    artık bir ve sensin
    yalnız kaldın, bu karanlık dünyada
    yaz bitti kış gelecek
    çiçekleri özleyecek umut edeceksin
    ne zaman yaşayıp
    ne zaman
    öldüğünü
    bilsen
    de
    bu
    kış
    yazdan
    kalan buğdaylarla geçecek
    samanlar tazelenmiş
    gökyüzü yeniden kendinde
    güneşi özleyeceğiz, baharı
    cızırtılı bir türk filmi gibi geçecek kış
    yine dışarda
    yine yollardasın
    bak işte bütün gücüyle
    bütün beyazıyla geçti kış
    kara kış.
    karanlık kış.
    güzel kış.

    Mehmet ELÇİN
    03 Eylül 2007 Pazartesi

    YanıtlaSil
  6. Kitaplastirma calismasi gerekli. Bende de olacakti bakacagim en kisa zamanda. Murat gruba da bi mail atarsan gelismeleri takip etmemiz daha kolay olur.

    Ali Cetmili

    YanıtlaSil
  7. gök

    güm diye duyulur bir ses
    gün batımında, herkes
    idğam ile kavmi cem
    hırkayla, isle dem,
    eder desiseyle kem.

    bin kere ölür canlar
    anlarsa ölüm anlar
    bir kere doğar oysa
    kaç kere ödül varsa
    o kerre umuda varsa.

    rabbim onurumu resmet
    sen ettin beni ismet
    bütün buyrukların kısmet
    yürüyorum bakracım kirli
    aşığım, ışığım isli.

    Mehmet ELÇİN
    08 Kasım 2006 Çarşamba

    YanıtlaSil
  8. sızı

    hükümdarı çalıyor
    eski postuna oturmuş ve sarayda
    garip seyyah
    besmelesiz uykuya dalıyor.
    uyuyor. mükemmele yakın.
    başucunda sevimli kedisi
    odanın köşesinde bir mum
    sönmek üzere
    bekleyeli çok olmuştu ama.

    pek bir önemi yok.

    saçları uzun ve sakalları da.
    beraber cenazeyi bekliyoruz. garip.
    seyyah biraz kibirli
    saçları kirli.
    hükümdarın sırrını çalıyor.
    elindeki fülütle
    inadına aşkına akıyor gözleri.
    seyyah, inadına uyuyor.

    bir büyük boru çalındı.
    kendi kendine.
    savaş ülküsü ve yüreğinde kudretli olmanın
    aziz bekleyişi.
    bir büyük cenk var.
    hükümdar ölüyor bugün.
    haçlılar saldıracak.

    çok da sorun değil.

    evimiz talan edildi.
    ve kapılarımız.

    02 Ağustos 2003
    Mehmet ELÇİN

    YanıtlaSil
  9. kavrayış ve biçem
    (selim ünüvar için)

    dönüp durmasa o anlamsız kavaşaktan! kavram olan
    hassas,
    terazide ölçüsünü yitirmese! arı,
    konacağı dolgun çiçeği es geçmese! kamyon,
    uzak yoldan geçerken gece, ezip geçmese peygamber
    devesini! uğultu,
    -o karmaşık nesne, sessisliğin ölümünü ister gibi-
    sürüp gitmese! sarhoşlar,
    bardakla kendini kemale erdirip
    ayılınca dünya yine tersine dönmese ve erise!
    kemikleşmiş zihinlerin izdüşümü,
    uzanabilse değişimin uçlarına doğru uçarak! ve insan,
    ...

    Mehmet ELÇİN
    9 kere 9 Haziran Çarşamba 2004

    YanıtlaSil
  10. benden düşüncemi değiştirmemi istiyorlar mori

    savsaklanamaz bir konu bu.
    düşünme lüksümü duvarlara çizmekle,
    iki doğrunun birleştiği yerini
    tespitim,
    korkutuyor şeklini muzdaribin.

    eviriyorlar ruhumu.
    diyor ki ; "acı çekiyorum doktor"
    oysa,
    acı çekmenin hangi mesabesini
    kemirerek göçtüm bu şehirden?
    halbuki,
    hangi doktor iğdiş etmişti onun ruhunu?

    benden yaşamaya sabretmemi isterler jack.
    sonumuz geldi.
    ölmeye rağmen kazanmayı bilmek
    hep savaşçının düşüdür.
    nedense,
    benden dünyayı aynen bırakmamı isterler.

    morinin gölgesi düşer de bu şiire
    öfkesi yadsınamaz
    belkide,
    benim hiç yürek bu duruşuma
    bir anlam verilemez,
    kabul etsekte, zaman hakimidir tüm yalanların.

    hani demiş ya evvel biri
    "biter tümden resimli kitaplar
    bitmeyen serlerin inadına kapılırım"
    benim ki de o hesap,
    yada
    benimki o söyleyenin hesabı.

    ben değişimi isterim.
    ben değişmeyeceğim.

    Mehmet ELÇİN
    9 Haziran 2004 Titrek Çarşamba

    YanıtlaSil
  11. denklem

    keskin nişancının sahnelediği oyun,
    zevksiz bakışların hırpaladığı kadın,
    ayrı teranelerde
    aynı denklem içinde.

    Mehmet ELÇİN
    16 Haziran Sessiz Çarşamba

    YanıtlaSil
  12. zamanla konuşulur şarkısı serinliğin

    dım dım, dım dım, dım dım
    dım dım, dım dım, dım dım

    sözcükleri, gelişinden bellidir keskinleşen.
    sebepsiz savaşın esaretine,
    bakir bir kirliliğe,
    ölümcül deneylere,
    cevapsız sorulara karşı,
    duruşumu tazelemek isterdim.

    tıpkı onun betimlemesi gibi,
    belirteçlerin sürrealist ışımalarıyla
    kucaklaşan ömrüme inandım.
    kendime inanıyorum.
    serzenişlerim duyulmaz,
    fikirlerim bilinmezdi.

    ben ufalan bir mevsimin sonunda
    taze bir başlangıçla,
    tazelemek isterim zamanı.

    "ama bu defa, bu son olacak."

    Mehmet ELÇİN
    30 Haziran 2004 Serin Çarşamba

    YanıtlaSil
  13. format

    bir süredir düşündüm uzunca,
    sabaha yakın şavkıdır,
    o saatte doğmayı günün,
    unutmadığı bilinir.
    tanyerinde tanrının.
    bu şiiri yazmayı.

    Mehmet ELÇİN
    02 Temmuz 2004 Cuma

    YanıtlaSil
  14. varmak

    vardım ve vurdum.
    oldum olası nefret ettiğim düşüncelerden o kıyıya.

    Mehmet ELÇİN
    03 Mayıs 2007 Perşembe

    YanıtlaSil
  15. marifet-ül hayat
    (Murat Öngüdü'ye sevgilerimle)

    seviyorum zamanı ve iklimleri.
    iş bu vakitte ısrar etmemin bir nedeni
    yoksa da ve hatta;
    daha müsait bir dilim bulabilir olsam da,
    yine de zikretmek isterim aklımdakileri.

    olmuyorsa, "oldurmuyorlardır" demeye
    yani bir nevi, cevap vermemeye
    cevaz vermedim hiç.

    düşündüm uzunca bir süredir
    birçok şeyi.
    fakat bir şeyi; kısa zaman önce bana sorduğun o şeyi,
    yani, daha doğrusu, zikredince milletlen geceyi
    velakin, aksettiğim senden, o şavkı
    kollektif şuuraltımızın kaybettiği meseleyi; işte onu!
    bildim.
    yaşama bilincimiz diye tarif edegeldim bilerek.
    marifet-ül hayat deyiverdim bilmeden.
    sormak, bilmek ve anlamak için
    bilmiyordum, yaşıyordum ve soruyordum.
    yaptığım hiçbirşeyden pişman olmadığımı
    söylemiştim bir ara
    sana söylemeliydim, esasen
    yaptıklarımdan değil
    yapmadıklarımdan pişman olabildiğimi

    iddiali olmak marifet değildir elbet
    marifet, iddia sahibi olabilmekte
    belki bir gün, ben de,
    bir iklim olurum
    ve çocuklar, uçurtmalar uçuşur göğsümde.

    Mehmet ELÇİN
    18 Nisan 2008 Cuma

    YanıtlaSil
  16. fabrika kızı

    içlere doğru yürüyordu
    üstünde camdan düşen bin parça
    gözlerinde umut olsun diye taşıdığı ışıl
    ne yemini gözetliyor diz boyu
    ne aşığı var onun da, öylesi
    bir kilim olmuş serilmiş odalarda
    kanıksanmış taşıdığı kırgınlık
    -dostlar arasında-
    olduğu kadarmış hayat
    kimse onun öylesi bir düşü olduğunu bilememiş
    bereketlenmiş anlattığı hikayeler
    padişahmış, vezirmiş, dalkavukmuş insanlar
    güneş nereden doğarsa doğsun
    hiç yenilmez sanılan canlılar
    doğal bir seçime tâbi, hayret!
    dünya ters, insanlar ahmak
    hikaye farklıymış bu sefer;
    dalkavuk, soytarı ve
    padişah, kral olmuş.

    okuduğu kadarmış hayat.
    binlerce kez çocukça...
    binlerce kez çokça.
    binlerce kez çok!
    binlerce kez?
    binlerce.
    binler,
    bin.
    bi.

    Mehmet ELÇİN
    2 Nisan 2009 Perşembe

    YanıtlaSil
  17. sürerken sancısı gözlerimin

    bir yudum mevsimin
    damakta bıraktığı
    o serin sessizlikten sonra
    kimseyle konuşmayıp
    gitmek istiyordum
    halbuki kendimi zorlamadan
    şu titrek hayaletin taklidini yapabilirdim.
    her çocuğun hayali varsa
    benim de hayalimin gözü kara
    eğer padişahlar taburede otursaydı
    herkes tahta oturabilirdi
    oysa kimsenin, hiçbir kabahati yoktu daha
    önceleri öne çıkılırdı
    şimdiyse bu rüzgârda
    kimsenin birşeye cesareti gelemiyor.
    birbirine muhtaç aynalar gibiyiz
    gitmek istiyorum
    kimseyle konuşmadan
    o derin sessizlikten sonra
    bir yudum mevsimin
    damakta bıraktığı o yere


    Mehmet Elçin
    04 Ocak 2010

    YanıtlaSil
  18. şarkıları sona saklamak

    evvela baştacı etmiştik müphem bakışları.
    sonra müzmin sessizliği geldi eski nakışların.
    nedense gel-git olurdu uçurumlu günlerimiz.
    evet öyleydi nakışlarımız işlendikçe usandıran,
    ıslandıkça yanan gözlerimiz.

    bir terminal kapısı görüyorum.
    bilinmezin merkezinden köprülere uzanan,
    hayır olmaz bu diyorum uçucu koku,
    bahreyn'den yol alıp, malezyaya yayılan.

    Mehmet ELÇİN:

    geriye dönüş var, toplayın yolcuları.
    sakın geride kalan olmasın.
    21 Şubat 2006

    YanıtlaSil
  19. mehmet tahtalı

    Dün sabah Tahtalı yı gördüm. Selamı vardı size.
    Şaşırdım onu İstanbul’da görünce.
    Malatya’da sanıyordum meğer İstanbul’daymış.
    Malatya’da görseydim Onu şaşırmazdım oysa.
    Buna mukabil Malatya’ya hiç gitmedim.
    Gitsem de göremeyecekmişim.
    Şaşırmama eylemini hiç yaşayamayacakmışım.
    Yani ben zaten şaşıracakmışım;
    Ta ki Onu görünceye kadar bunu beklemişim.
    Şaşırıncaya kadar bunu anlayamamışım;
    Bir gün gelip te şaşıracağımı.

    Mehmet ELÇİN
    06.12.07

    Elçin bu metni şiir olarak ele alıyor muydu bilmiyorum. Bu metni bana ve Adem'e mail olarak iletmişti.

    YanıtlaSil