14 Eylül 2010 Salı

akarsu durgunluğu

bunu sana nasıl anlatsam? herşeyin kolayına kaçıyorum.

saygınlığımı azaltanın bu olduğuna adım gibi eminim. bırakıp gitmek ister gibi bu ıssız kenti, baktım aynaya ve çıktım dışarıya.

sağ gözümün altındaki dikkat çekici leke olmasaydı, hayatımın daha iyi gideceğine olan inancımı geride bırakalı çok olurdu. ıssız ve bir o kadar geniş caddeleri var bu şehrin. hafif bir soğuk da var bugün.

zaten bilirsin soğuk havayı çok severim ben. kısmi ama bir o kadar derin bir iç çekişle şehrin meydanındaki o büyük çınar ağacının altındaki kütüğün üzerinde oturuyorum şimdi.

sağ yanımda şırıl şırıl akan bir çeşme var. büyük şehirdeyken çeşmelerin boşa akması çok canımı sıkardı. buralarda suyun boşa akmasına aldırış edilmiyor. son sözümü söyleyeli çok oldu Lisa'ya.

neymiş efendim buralar çok güzelmiş, ben özel biriymişim falan filan. elbette ki bahsettiği şey yüzümdeki doğum lekesi değil, huylarım. ne yani, insanın değişmez huylarının oluşu anormal birşey mi?

herkes gibi ben de kendimi kırlara atmak istemez miyim? oturup yazı yazmak ona buna laf yetiştirmek hiç hoşuma da gitmiyor doğrusu. takılıyorum ne yapayım?

insanlara laf anlatmaktan evet, usanmadım henüz. bir kez olsun beni anlayan çıktıysa bu kadar okuyanın yanında, sana imreniyorum doğrusu. burayı bırakmaya da niyetim yok. Lisa telaşlanmıyor zaten.

henüz son gönderdiğin yazıyı yazan edepsize de haddini bildirmedim. taş kafalı şehrinde mutlu olmadığını düşünmüştüm senin. buralara gel desem gelemezsin şimdi. öyleyse boşver. kal sağlıcakla.

mehmet elçin
07 ekim 2008 salı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder